8 Ocak 2011 Cumartesi

Capetown ... Güney Afrika'da bir Güney Avrupalı

Lonely Planet'in Capetown için ilk cümlesi şöyle: prepare to fall in love, as South Africa's mother city is an old pro at capturing people's heart..Daha iyi tarif edilemez heralde..Biraz Rio, biraz Sidney, biraz Nice, biraz da Barselona karıştırılımış ve Afrika'nın en güneyine yerleştirilmiş gibi.Şehir beş duyunuza da hitap ediyor gerçekten..Tavsiyem bir iki gün kalmak yerine bir hafta kalıp gerçekten şehri yaşamak.

Gerçekten mutlu bir şehir Capetown. 20 sene önce yaşananlar hiç bu şehirde yaşanmamış gibi..Bir an için nerede olduğunuzu düşünmezseniz, kendinizi çok rahatlıkla güney Avrupa'da bir şehirde hissedebilirsiniz. Güneş, sıcak insanlar, her dil ve ırktan insanların ortak yaşam alanı.. Genel olarak güney yarımküredeki bütün büyük şehirlerde bunu hissediyorum nedense. Ben, Rio biraz daha Latin olsa, Capetown biraz daha Afrikalı olsa sanki çok daha iyi olur diye düşünüyorum.

Kalacağınız yeri iyi seçerseniz, tüm şehri yürüyerek dolaşabilirsiniz. En iyi alternatif Waterfront civarında bir yerlerde kalmak. Hem güvenli, hem de birçok yere 10 dakika mesafedesiniz..Waterfront başlıbaşına ziyaret edilmesi gereken bir yer..24 saat canlı ve kalabalık. 1 Ocak sabahı kahvaltı için açık cafe bulabileceğiniz tek yer:) Her yaşta, her renkte ve her cinsiyette insan var.. Aktif olarak çalışan bir liman, tam karşısında Nelson Mandela'nın hapis yattığı Robben Island var..Onlarca restoran ve cafe var, nerde otursam acaba diyeceğiniz, diğer yanda da sokak müzisyenleri..her köşede farklı bir gurup var dinleyebileceğiniz, Afrika'nın renklerini görebileceğiniz, sesini duyabileceğiniz..


Waterfront'tan nefis bir Table Mountain manzarası izleyebilirsiniz. Gerçi şehrin nerdeyse her yerinden gözüküyor ama Waterfront'tan gözüken ayrı bir güzelliği var. Özellikle de table cloth dedikleri bulutun gelip üzerine yerleşmesi ve de resmen su gibi akışını izlemek tam bir meditasyon aracı..

     

Table mountain ve ondan daha da güzeli table cloth..Dağın üzerine saniyeler içinde yerleşen ve şelale kıvamında akmaya başlayan bulutlarla ilgili efsaneler var ama tam olarak bilimsel bir açıklama yok. Yapmanız gereken tek şey, gözlerinizi ayırmadan izleyeceğiniz bir doğa şölenine kendizini teslim etmek..Bu manzarayı aşağıdan seyredebileceğiniz gibi, 360C dönen cableway ile yukarı da çıkabilirsiniz. Yukarıdan göreceğiniz Devil's Peak, Lion's Head, Signal Hill, Citybowl ve Capetown'a ait birçok landmark sizi kesinlikle heyecanlandıracaktır.


      

Tam bir güney yarımküre şehri olmasının gerektirdiği birkaç detaydan biri plajlar..Campsbay, kendi tanımlarıyla South Beach of Capetown, keyifli bir bölge..Biraz kokoş doğal olarak:) Ama çok keyifli bir plaj var sizi bekleyen. Tabi rüzgarsız bir gün yakalayabilirseniz. Campsbay olmazsa mutlaka dört tane Clifton plajından birini deneyebilirsiniz. Tüm plajlar bembeyaz kum ve buz gibi denizden oluşuyor:) Deniz çok soğuk deseler de, denedim ve ancak Çeşme kadar soğuk olduğunu gördüm:) 

           

Buraya kadar gelmişken mutlaka şehir dışına da çıkın..Penguenleri, deniz aslanlarını, çitaları, balinaları, Ümit Burnu'nu, Haut Bay'i, Chapman's Peak'i, Kirstenbosch'u görmeden, şarap tadımı yapmadan kesinlikle dönmeyin..


    



Sadece Capetown için söylenecek o kadar çok şey var ki..Anlatmak çok zor..En iyisi siz gidin ve şehrin sloganını gerçekleştirin. Live it & Love it:)